1 Aralık 2011

Anılarla Harem Hayatı-Leyla Açba

Ön Bilgi:

Prenses Açba, hatıralarını yazan ilk Osmanlı nedimesidir.1898 doğumludur.

Annesi sarayda hizmet etmiş bir nedime, teyzesi ve amcasının kızı da II. Abdülhamid'in eşleri idiler.

Leyla Açba da 1919 yılında Vahdettin padişahın ilk eşine nedime olarak seçilmişti. Daha sonraki gelişmeler sebebiyle ise 1924'te Sivas'a sürülmüştür.





" Sarayda terbiye ve tahsil

Saraydaki kızlar tahsil yıllarında en başta padişah ve ailesine karşı nasıl ve ne şekilde davranmalarını öğrenirlerdi. Hitap ve konuşma usülleri pek mühimdi. Tabii hocaların nezaretinde onların hareket ve konuşmalarını esas alır ve onlar gibi haraket eder ve konuşurlardı. Ancak bu suretle saray terbiyesine malik olurlardı. Bunları öğrendikten sonra hususi yazı dersi, musiki dersi ve resim dersi de alırlardı. Ben saraya geldiğimde bütün eski adetler hemen hemen kaybolmuştu. Sultan Hamid devrinde olduğu gibi bir protokol yoktu. Meşrutiyetle herşey değişmişti. Bu sebepten eski adetlerde ilga olmuştu..." (1)

"Saray Elbiseleri

Osmanlı sarayında yaşayan kadınlar 19. asrın ilk yarısına kadar alaturka dediğimiz yöresel kıyafetler giyinmişlerdir. 19. asrın ikinci yarısından itibaren daha fazla alafranga, yani Avrupai elbiseler tercih edilmeye başlanmıştır. Sarayda ilk başta sadece validesultanlara, kadınefendilere ve ikballere mahsus olan bu giyim tarzı, sonraları kalfalarında tercihi olmaya başlamıştır..."(2)

Leyla Açba, saraydaki adetlerin başında saraya alınan kızların asıl adlarının değiştirilmesi geldiğini söyler. "Osmanlı Sarayı'na alınan kızlar umumiyetle Kafkas asıllı, bilhassa Çerkes, Abhaz veya Gürcüdür..."(3)




"Saraya Alınan Kızlar

....Kızlar saraya girer girmez adları, yazmış olduğum gibi, değiştirilir ve Farsça kökenli bir saray adı takılırdı. Ayrıca kızların yaşları dört veya on yaş arası değişmekteydi, on yaşın üzerinde olan kızların saraya alındığı pek görülmemiştir ama istisnaları da elbet vardır....

Kızlar beşer ila yedişer gruplar halinde bir katibe kalfanın emrine verilirdi. Yirmili yaşlarına geldiklerinde bilgili, kültürlü, edepli birer saray hanımı oluverirlerdi. Bu süreç içerisinde saray düzeni ve ahlakı, musiki ve hat, alafranga tarzı piyano, resim ve ecnebi diller öğrenirlerdi. Bunlardan sonra saraydan ayrılmak istemeyenlere hünerlerine göre vazifeler verilir ve uzun yıllar hizmetine devam ederlerdi....İşte normal bir kalfanın sarayda sürdüğü güzel ve rahat hayat bundan ibaretti. Ne yazık ki bu güzel hayatı lekelemek isteyen pek çok kişi olmuştur. Bilhassa Avrupa haremi kötülemiştir. bu pek hazin bir hadisedir, zira sarayı ziyaret eden pek çok kraliçe, prenses, ecnebi sefireleri harem hayatını kendi gözleri ile görmüş, tanımıştır. Yine de-maalesef -suçlamaların sonu gelmiyor."(4)

İşte, harem hayatının tam da içinden, bizzat tanık olmuş Leyla Hanım'ın hatıratından bilgiler sunmaya çalıştım. Bu konu için Prof. Dr. İlber Ortaylı da şöyle bir yorum yapmıştı:

" Harem, devlet hayatının en kritik noktasının geçtiği yerdir. Harem, Osmanlı cemiyetine kadın yetiştirmiştir. Oradan çıkan kızların çok azı padişahın karısı olmuşlardır. Çoğu orta sınıf İstanbul memurlarının eşleri olmuşlardır. Saray kültürü kendine özgü bir kültürdür. O haremi, bugün Türk araştırmacılar ön planda götüremiyorlar."


______________________________

1 Leyla Açba, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları, İstanbul, 2010, s.324-325

2 Leyla, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları,2010, s. 343

3  Leyla, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları,2010, s. 345

4  Leyla, Bir Çerkes Prensesinin Harem Hatıraları,2010, s.346-347

30 Kasım 2011

Osmanlı Devleti'nde Harem

Harem hayatının dışarıdaki kimselere yasak olması, hareme giriş çıkışların pek mümkün olmaması sebebiyle, batılı gezginlerin bakış açılarıyla aktardıkları bilgiler genellikle gerçek dışı ya da fantazi ürünler olmaktan öteye geçememiştir. Bu da harem hakkında tüm insanları yanıltan genel kanıların oluşumuna sebebiyet vermiştir. Bu yazıyla ilgili kişilere biraz olsun ışık tutmayı isterim arkadaşlar.


Harem Arapça kökenli haram kelimesinden geliyor aslında. Düşünürseniz mahrem kelimesinin de ilişkisini yakalayabilirsiniz buradan.

'Harem' kelimesinin karşılığı şu manalara gelmektedir:

Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölüm,
Müslüman ülkelerde yalnız kadınlara ayrılan ve yabancı erkeklerin girmesi yasak olan bölüm
Eskiden saray ve konaklarda yalnız kadınlara ayrılan bölüm.
Bunun yanı sıra, harem padişahların eşlerine yüklenen bir sıfattan daha fazlasıdır! Padişahın annesi, kız kardeşleri de dahil olmak üzere, padişahın mahremi sayılırlar. Onların yaşadığı yerde haremdir. Bu şekilde harem hakkında bilinen yanlış bir kanının üstünü çizmiş olalım.

Peki harem ne zaman oluşturuldu ? Kesin bir tarihi yok ama Edirne Sarayının yapılmasıyla başladığı tarihçiler tarafından kabul edilmiş.

Hareme gelen cariyeler, savaş zamanlarında kazanılan bir ganimettiler, esir pazarlarında satın alınır ya da kaçırılırlardı. Hatta çoğu çerkez aile kendileri bizzat kızlarını getirirlermiş. Çünkü bu kızlar sarayda gördükleri eğitimlerle sivrilirler ve subaylarla evlendirilip yönetime etkide bulunacak mevkilere gelirlermiş. Bu sebeple aileler kızlarını bir valide sultan olarak görme umudunu taşırmış içlerinde.

Sultanlar Dersaadet dışına çıkamıyorlardı ancak Meşrutiyet devrinde başta Naciye Sultan olmak üzere bazı sultanlar şarkı gezmişlerdi. Sultan Abdülhamid devrinde haneden mensupları kati şekilde Dersaadet'ten çıkamazlardı. Hanımlar dışarı çıkacağı zaman etraflarına setler çekilir ve insanların onları görmelerine mani olunmak istenirdi.

Peki cariyelere neden nikah kıyılmıyordu?

Cariyeler efendilerinininin malı oldukları için onlardan istedikleri gibi istifade etme haklarına sahiptiler. Cinsel istifade de dahildi buna. Birincisi, Kur'an 'da bu hakkı veren bir ayet var;

Mü'-minûn Suresi 5 ve 6. ayetler:

"O müminler ki, ırzlarını korurlar; ancak hanımlarına ve sahip oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır. Bunlarla olan münasebetlerinden dolayı kınanmazlar."

Yine Kur'an'da geçen bilgilere göre ; eğer cariye önceden başka bir erkekle nikahlı ise, eşi ile yanyana olmuyor olsa bile, eşi başka bir ailede köle ise ya da aynı aileden bir köle ile evlenmiş ise efendisinin ona yaklaşması yasaktı. Eğer değil ise o zamanın şartlarına göre bu münasebetler çok normal idi. Çünkü bu insanlar esir idiler ve İslam dini de esirlerin özgürlüklerine kavuşmaları için bir çok fırsat sunmuştur. Örneğin cariye olan kız efendisi tarafından hamile bırakılıp çocuk doğurmaz ise, efendisi öldüğünde bir miras olarak diğer aileye kalır ve aile de ondan istediği gibi istifade ederdi. Ama çocuk doğuran cariyenin çocuğu özgür olarak doğardı ve efendisi öldüğünde kadında özgür olurdu.

Osmanlı Devleti'ndeki anlayışa göre cariyelere nikah yapılmamasının diğer bir sebebi de bu hanımların nikah ile belli dokunulmazlık ve ayrıcalığa sahip olmalarını kötüye kullanma ihtimalleri, hükümeti bulandırmak isteyecek kötü güçlerin hanımlardan istifade etmeleri ve taraf oluşturacak güce yükselip, hükümette ikinci bir baş oluşumuna sebebiyet vermeleri, bundan hareketle otoriteyi sarsma ihtimallerinin olacağına dayanarak nikah yapılmamıştı. Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde nikah yapılıyordu fakat yaşanan talihsizlikler böyle bir siyaseti zorunlu kılmıştı. Fakat bu geleneğe karşı çıkan padişahlar da oldu. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman gibi.

Harem teşkilatı İstanbul'un fethi ile gelişti. Çünkü Fatih Sultan ailesini, tüm nitelikli, yetenekli, vasıflı, alim, ehl-i kamil kesimi burada toplamak niyetinde idi. Dolayısıyla hareme getirilen cariyelerin fazlalığı bunların ihtiyaçları doğrultusunda harem hayatı gelişme gösterdi. Bundan hareketle padişahların şişirilen sayılarda eşleri olduğu kanısı, ya da 100 cariyenin 100'ü ile de münasebete girdiği bilgileri yanlıştır! Bir kere, padişah zaten ilişki yaşayacağı eşlerini dahi kendi seçemez idi, uyması gereken bir programı vardı, çizelgede yazan isim ile birlikte olurdu. Padişahın yetkilerini sınırsız sanmak herkesin düştüğü bir hatadır. Padişah, getirdiği her cariye ile eş değildir!
Haremin amacı, getirilen esirlerin acemilikten başlayan bir eğitime tabi tutulmasını, saray adabı, ilm, müzik ve dil gibi hususlarda cariyelerin eğitilmesini amaçlar denilirse yanlış olmaz. Yani harem bir nevi erkeklerin gittiği enderun sistemine sahipti. çünkü cariyelik bir sistemdir, bunlar arasında yükselen kimileri padişahla münasebetlere girmiştir , eşleri de olmuşlardır ama temeli, amacı ya da gayesi evliliğe dayanmaz harem teşkilatının.

Kaynaklar:

Cariye Nedir (2011),http://www.nedirturk.com/genel/cariye-nedir.html adresinden erişildi.

www.iudergi.com/tr/index.php/iktisatsosyoloji/article/view/6222/5746 adresinden erişildi.